Anlık yaşamımın bir "uçak yolculuğu" anı

Şiddetli bir sarsıntı ile uyandım karanlığın içinden ve aniden bir anons sesi duydum.

“Sayın yolcularımız bulunduğumuz yükseklikteki hava koşullarından dolayı lütfen yerlerinize oturup kemerlerinizi bağlayınız teşekkür ederiz!” sesi ile irkildim bir anda. Sesi narin ince ve rahatlatıcı olsa da sanki içime bir huzursuzluk verdi. Yolcular kısa sürer diye hiç oralı olmadan yürüyordu koridorda. Sarsıntıların ardı kesilmiyordu ve hemen yanımdaki koridorda yürüyen orta yaşlı bir bayanın şiddetli sarsıntıdan dolayı yere düştüğünü gören yolcular telaşlanmaya başladı.

Hafta başında gelmiştim. Sabah iş yerine gidip hiç ummadan gece yarısı uçakta bulmuştum kendimi. Yaklaşık 10 saat uçak yolculuğundan sonra varmıştım Güney Kore. İlk kez uzak bir yolculuk ile uzak diyarlara gelmiştim. Çok heyecanlıydım. Hemen sıcak bir karşılama hissettim. Yüzümde gülümseme vardı yersizce. Iki gün içerisinde bitirmiştim işimi. Daha sonra başkente gelip gezdim. Yaklaşık iki gün boyunca yürüyerek karıştır şehir kalabalığının içine. Ayaklarıma kara sular inmişti ve orada kalmış gibiydi. Akşam havalimanına varınca kendimi direk uçağa attım. Yorgunluktan hemen kalıştan sonra kendime üçlü boş bir koltuları bulup uyku moduna girmiştim.

Ne zamandan beridir havadayız hatırlamıyorum. Anons sesi ile birlikte, SEUL -  İstanbul seferini yapan uçakta artık herkes etrafına bakıyor ve neler olacağı hakkında bir merak içerisinde bekliyordu. Bunlara bende katıldım.  Uçak bir anda alçalmaya başladı ve kabin memurları uçağın içini aydınlattı. Şiddetli şarsıntılar bir türlü durmak bilmiyordu. Bebek ağlamaları ve insanların sesleri bir anda artmaya başladı. Etrafa bakıyorum ve aklımda olabilecekler hakkında senaryolar kuruyorum. Aniden bir başka anons duyuldu. “Kaptanınız konuşuyor: Sayın yolcularımız lütfen sakin olunuz! Uçağımız türbülansa girdi ve kısa bir süre içerisinde çıkmış olacağız” fakat arkadaki ses aynı tınıları vermiyor gibiydi. Anlayınca neler konuşulduğunu, ikinci ses irkitti beni. Kaptan pilot, kule ile iletişime geçip acil iniş izni istiyordu.

Tam olarak nerede olduğumuzu bilmiyordum. Benim gibi bu acil iniş kısmını duyan yolcular bir anda düşeceğiz diye söylenerek diğer yolcularıda heyecana sürükledi. Artık uçakta hiç kimse yerinde değil ve felaket senaryosu gibi insanlar panik halinde ne yapacaklarını bilmeden bir o yana bir bu yana bakıp yardım istiyorlar fakat kimsenin kimseye yardım edecek durumu yoktu. Kabin memurları insanları sakin olmaya davet eder iken bir anda oksijen maskeleri yerlerinden çıktı ve herkes artık geri dönüşümüz olmadığını düşünmeye başladı. Hemen can yelekleri ve oksijen maskeleri takılmaya çalışılsada, insanlar hala nasıl bir korku içinde olduklarını ve tam olarak ne yapmamız gerektiğini bilemiyordu. Normal koşullarda herkes birbirine yardım etme niyetinde olur ama bu kez herkes kendi can derdinde.

Ben arka koltuklardan 3 lü boş bir yerde uyurken bir anda bunların oluşunun şaşkınlığını hala üzerimden atamamış iken , yarım yamalakta olsa giyinip takıyorum maskemi. Sarsıntının boyutu artıkça insanların çığlıkları da yükseliyordu. Sarsıntı , motor ve insanların sesleri artık birbirine karışmıştı. Kabin memurlarının tam olarak neler dediklerini kimse anlayamıyordu. Etrafıma bakıyorum ve gördüğüm manzarada:  Yaradana dua edenler mi dersiniz yoksa eşini aldatan insanların hemen yanındaki eşine itiraf edip özür dileyenlerimi, oğluna sarılıp ağlamaya başlayan annelerimi, henüz yeni evli bir çiftin balayından dönüşlerinde yaşadıkları bu durumun birbirlerine sarılarak geçeceklerine inanmasını mı dersin. Bu kıyamet içerisinde ve artık herkesin ne olacağını bildiği durumda bir anlık ölüm sessizliği hakim oldu. O an dışarıya bakınca sanki yolcuların olacaklar dan haberleri varmış gibi düşündüm ve uçak motorlarından birinin patladığını gördüm.

Inanılmaz bir andı. Sessizliği sanki ışık hızı ile bölen bir sesti. İnsanların artık ne halde olduğunu değil gözümün önünde patlayan ışık demetinin ve bir nevi ses bombası gibi şiddetli patlamanın etkisinden kurtulmaya çalışıyordum. Gözlerim anlık ışık ile 10 sn ye kadar kör oldu, kulaklarım ile ancak çok uzaktan gelen anlamsız bağırışları duyuyordum. Kendime gelince uçağın dengesinin bozulduğunun ve inanılmaz bir hızla yere doğru hızlandığını hissettim. Kanat patlamanın etkisi ile zarar görmüş ama uçağın gövdesine çok büyük bir zararı yoktu.

Düşüyoruz!

Bundan geri dönüş yoktu. Yaklaşık 1 dk boyunca hızlandık. Serbest düşmenin etkisi ile artık sabit hızlı ilerlediğimizi hissettim. Film şeridi gibi geçmiyordu hayat gözlerimin önünden çünkü korku daha büyük bir hakimiyet kurmuştu o an. Tek düşündüğüm düşünce: hala yaşayamayacaklarımdı, gezip göremediğim ve söyleyemediklerimdi, kelimelerimdi henüz yazmadığım, düşlerimdi gerçekleştiremediklerim demek isterdim fakat tek şey korku ve ölüm ile bu genç yaşta tanışacağımın acısı.

Artık kimsenin kimseden bir beklentisi veya umudu yoktu. Kabin memurları dua ediyordu, yolcular ağlıyordu. Bende şokta idim. Yaklaşık 1 dk sonra korkunç çarpma gerçekleşti. Uçaktaki insanlar parçalandı, savrulduk. Can çekişenler ve yaralılar doldu etrafım. Bir yandan da uçağın içi su ile 
doldu. Okyanusa düştüğümüzü düşündüm bir anlık fakat ağzıma suyun tadı gelince bunun tatlı su olduğunu ve bir göle düştüğümüzü anladım.

Çarpmanın etkisi ile farketmemişim ama ayağımı koltuk arasında sıkıştırmışım ve kaşımdan yaralandığını anladım. Beynin zonkluyor ve gözüme kanlarım damlıyordu. Hemen kendimi kurtarmaya çalıştım ama nafile çok zordu. Ayağım sıkışmıştı ve kafamın artık düşünecek bir gücü kalmamıştı. Su seviyesi bütün uçağı yutmuştu. Bir yandan ayağımı kurtarmaya çalışırken bir yandan da nefes almaya çalışıyordum fakat nafile! Artık boğuluyordum. Ağzımda kaşımdan gelen kan ile tatlı suyun tadı vardı.Bir ses duyuyordum. “ Uyan artık oğlum, Sana diyorum yavrum” . Gözümle suyun altından bakınca bunun annem olduğunu anladım. Annem sanki elini uzatıp beni kurtacakmış gibi duruyordu. Konuşmaya çalışıyorum fakat sesimi duyduğunu sanmıyordum. Avazım çıktığı kadar bağırmaya çalışınca ciğerlerime su doldu ve boğulmaya başladım. Gözlerimde karardı. Annemin siületi gözlerimden önünden kayboldu ve düşünmeyi bıraktım.

Ve gözümü açtım. Sevgili annem benim üzerime bir bardak su boşaltmış. Geceden kalmayım. Derin bir kabustan uyanmışım. Hatırlamıyorum. Dostlar sofrasında kalmışım geceden. “Hay Allah razı olsun senden, insan öperek uyandırır be anacım, tamam tamam hemen kalkıyorum” dedim.

Bir an suyun kaldırma kuvveti ile yatağıma oturdum. Terim ve üstüme dökülen su birbirine karışmıştı. Saatin kaç olduğuna bakmak için hemen elim telefona gitti fakat gözüm telefonun yanındaki bilete yeltendi. Bilet Seul- İstanbul uçak bile 42 D numaralı koltuğu aitti ve benim adıma idi…

  16.04.2016
18:10

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

A little smart game : Little Alchemy

Sıfır ve Sevda --- Zero and Love

Yasmin LEVY