Anlık yaşamımın “boğulmalarım” anı...


Boğulmuşum. Bilmiyorum nasıl oldu fakat boğulmuşum. Bir süredir nefes almadan, alamadan, durmadan ve yorgunluk bilmeden boğulmuşum. Farkına varmaya dahi yetecek zaman kavramı içerisinde boğulmuşum.

Kimi zaman sessiz ve kimsesiz uzun boğuşmalarda yitirmişim hoş kokan dostluk masalarını. Her zaman masa doludur oysaki. Gelsin rakılar gitsin hüzünler. Arkadan gelen “Akşam oldu hüzünlendim yine ben” melodisi ile bir efkar basar yerli yersiz bütün anılar dökülür ortaya ama sandalyelerden en az birisi hep eksiktir. Bazende bir kaçı fakat gönüller hep birdir bu uğurda. İşte bu masaların ve muhabbetlerin özleminde boğulmuşum. Elini uzatsan sanki dokunacak gibisin ama boğulmuşsun bir kere.

Sıcağında boğulmuşum mis kokulu, anne şefkatli yemeklerin. Eski usul tenekelerden ocak yapıp,evin avlusunda  altına odun ateşi besleyerek tavada kızartılan patates, soğan, domates karışımının tadı kalmış damağımda. Ne zaman bir ateş kokusu duysam , aklıma gelir özel baharatlı ve sevgi ile pişirilmiş yemeklerin tadı. İşte bu kokuların özleminde boğulmuşum.

Sinsi sinsi yaklaşmış bana boğulmalarım. Hiç farkettirmeden. Gözümü boyamış önce, hep yeni yerler hep yeni hayatlar çıkarmış eskiye garezlenerek. Daha sonra zihnimde hayallerimi ele geçirmiş. Düşsel güzellikleri karanlığa atıp, renkli ve anlık kirliliklerini zihnimde yeşertmiş. Güneşi olmuş karanlık düşüncelerimin. Hiç hesapta yokken çat kapı gelmiş farkına varamamışım.

Hızlıca kanseri olmuş uzun yıllardır içimde yeşerttiğim düşlerimin. Kanını emmiş! Düş dostumu da ele geçirmiş yalanları ile bu hain boğulmalarım. Kandırırken beni hızlı ve ilginç, bir o kadar da yorucu hayatım ile unutmuşum düş dostumu. Oysaki söz vermiştim düş dostuma  “Anlık yaşamımın bir “unutkanlığım” an’nında”.

Daha neler neler unutmuşum. Her akşam aile sohbetlerini, bazende anne-baba nın o anlamsız ve aynı anlamda sevgi dolu kavgalarını. Kışın odun sobası etrafında ısınırken yenilen kestaneleri ve sobanın üzerinde pişen çayın tadını. Dostların sıcak sohbetlerini, abiler ile oynanan yastık savaşını , kuzenlerle içip içip gitar çalıp şarkı söylemeyi, denizin kokusunu, hayatın renklerini, ve gül dudaklarında dans etmeyi sevgilinin. İşte boğulmuşum bu düşüncelerin özlemlerin içerisinde.

Dün neredeydin? Yarın nerede olacaksın? sorularında geçen mekansızlık içerisinde boğulmuşum. Yeryüzü ile gökyüzü arasında ki o mavilik ve sonsuzlukta aramışım kendimi. Ayakların yerden kesilmesi ile kandırılmış ve hiç tanımadığın yüzlerin geçici gülümsemelerinde zamanı geçirmek. Zaten hep içimdeki o delilik ve heyecanlık halleri değil mi bunları bana yaptıran.

Yorulmaya başladım. Yeter artık boğulmalarım. Ne istiyorsunuz benden? Hayallerim ile besleniyorsunuz fakat insan hayalsiz,düşsüz hele de gülümsemesiz yaşayamaz ki! Beni yıldırıp ömrünüze ömür katmayı ,size  yenilmemi ve yaşamdan kopmamı istiyorsunuz. İnadınıza varım ve karşınızdayım. Okyanus dibine sürüklesenizde beni yine sizi yeneceğim.  Haydi hodri meydan be! Karşıma geçipte sırıtmayın pişkince. Henüz oynanmamış kozum var ve sizin bilmediğiniz. Saklıyorum “O”nu, büyütüyorum. Henüz yeni filiz ve narin fakat ilk ışığı ile nefes almamı ve kendime gelmemi sağladı.

Neşe dolu, güler yüzlü, sevecen, güzel düşlü ve masum bir çiçek büyütüyorum. Kokladıkça büyüyecek, suladıkça renklenecek ve konuştukça olgunlaşacak, büyükçe de bütün benliğime kokusu ile sahip olacak. Uzun , zorlu ve heyecanlı bir yolculuk olacak. Zor olsa da düş dostumu ve benliğimi geri getirecek bana!

Sizden korkmuyorum artık boğulmalarım. Bu kez ben sizi boğmaya geliyorum...


00:19   
16.04.2015
Tiflis Gürcistan



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

A little smart game : Little Alchemy

Sıfır ve Sevda --- Zero and Love

Yasmin LEVY