Kayıtlar

Mayıs, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yasmin LEVY

Resim
Bir gün uzun zamandır aradığım bir grubun albümünü bulduğum sitede öylesine geziniyordum. Birden Ladino adıyla anılan ve türk ezgilerinin de içinde olduğu bir müzik türünün en iyi temsilcisinin albümü gözüme takıldı. Daha önce böyle bir olgunun olduğunu dahi bilmiyordum. İlgimi çekti ve dinlemek istedim. Albümü indirip dinlemeye başladım.İşte o gün bugündür bir daha da bırakamadım bu sesi. Daha sonra öğrendim ki, bu kişinin sesi "bir kez duyulduğunda kolay kolay unutulmayan" bir ses imiş. 1,5 yıldır dinliyorum ve en son Nisan 2011 Eskişehir'de konserine gidip canlı dinleme sanşına kavuştum. Konser tek kelime ile muhteşemdi. Sahneye girip şarkı söylemeye başladığında tüm salonda ölüm sessizliği hakimdi. En ufak bir fısıldaşma dahi duyuluyordu. Sadece ama sadece kendisinin o muhteşem sesi ve aradı bir o sese eşlik eden gitarın tınısı. Tüylerim diken diken olmuştu.  Konser boyunca şarkıların hikayelerini ve kendisi ile bir kaç bilgi vermişti.Hayatımdaki gittiği...

Düş Dostum

Resim
Aradım çekmeceleri, çantamı, ceplerimi ana bir türlü bir kalem bir kâğıt bulamadım. Sanki küsmüş terk etmişlerdi beni. Uzak ve soğuk duruyordu kelimelerim düşüncelerime… Yılmadan üşenmeden aradım ve sonunda ucunun yarısı bitik bir kurşun kalem buldum. Bana yazacaklarımın sınırlı olduğunu üstüne basa basa vurgular gibi bir hali vardı. Şaşırdım! Neden böylesin diye sordum. Cevap bile vermedi. Sesim ikimizin arasında gidip gelmeye başladı. Sesim azalması gerekirken artmaya başladı… Neler oluyor burada dedim…             Bu durumu düşünmeye başladım. Üzüldüm hem de çok üzüldüm. Alınmıştı bana kalem. Bir anlam veremiyordum bu duruma sadece izliyordum… Seyircisiydim iki kişilik oyunun. Hem oyuncu hem seyircisi idim. Üzüntümü içime atıp yazı yazmaya doğru eğildim... Bu kez bir kâğıt parçası bulmam gerekiyordu…             Aklıma “düş dostum” beyaz sayfaları olan, kelimelerinin evi ...

Laura Marling

Resim
İlk kez kendisini bir akşam tesadüfen izlediğim bir yabancı müzik kanalında kendine özgü şarkı söylemesi ile tanıdım. Altın sarısı saçlarını topuz halinde toplamış ve elindeki gitarı ile ayakta şarkı söylüyordu. Kendisinde kesinlikle şu hava vardı " Ben şarkımı söylerim gerisine karışmam! ". Sesi beni öle bir etkilemiş ki artık bir gün dinlemeyim kendimde eksik bir şeyler buluyorum... Laura Marling , 1 Şubat 1990 tarihinde doğmuş ingiliz sanatçı. Küçük yaşta müzikle tanışmış ve çeşitli yerlerde konserler vermiştir. Şarkı sözleri, yaşının küçük olmasına rağmen çok anlamlı ve oldun bir sanatçının bile hayran olmasına sebep oluyor. İlk albümü olan "Alas I can not swim" 4 Şubat 2008 tarihinde yayınlamıştır.  Bu albüm İngiliz folk müzik tarzındadır. İkinci albümü olan " I speak because I can " ise 22 Mart 2010 tarihinde yayınlanmıştır ve ilk albüme göre daha bir olgun müzik yapmıştır. 2011 yılında en iyi bayan sanatçı ses ödülünü kazanmıştır. Daha fazla bi...

Beyaz sayfalar

Yeni bir beyaz sayfadan sesleneceğim artık hayata. kareli sayfalardan. Dünyamız gibi. Artık mutluluklarımızı da küçük bir karenin içine sığdırıyorlar. İzinsiz giriliyor bu dünyaya ve bir daha çıkılmıyor. Yüz bulmak istiyorlar yüzsüz insanlar. Yeni bir beyaz sayfaya başlıyorum. Belkide yeni kelimeler bulacağım,belkide yeni sevgilere,düşlere,gülüşlere,dostluklara ve mavilere açılacağım. Sevgimin hiç keşfedilmemiş dünyalarına yol alacağım belkide. kuş olur uçarım belki, bütün iklimleri aynı anda yaşayan coğrafyalarım da. Kimi zaman kavga edeceğim hayatla,kendimle zamanla. Dans edeceğim hayalimle. Yeniden canlanan kalemimle yeni ufuklara,yeni kelimeler okyanuslarına yelken açacağım. Seferlere çıkacağım dönüşü olmayan. Bütün maviliğim ile şiirler,şarkılar,öyküler yazacağım düşüncelerimin yettiği kadar. Ve sesleniyor bana; henüz bir anlamı olmayan kelimeler,henüz yazılmamış beyaz sayfalarım... ve diyor ki: Hoş geldin eserim.. 25/12/07 Eskişehir

Facebook ve Southpark

Artık facebook hesabı olmayan kaç kişi vardır acaba? Her şey artık sanal alemde facebook üzerinden paylaşılıyor. İlk fotoğraflar oraya, ilişki durumumuz oraya, ne düşüyorum iletilerimiz, işin aslı video sitelerinden çok video paylaşımları var. Yaklaşık bir sene önce hesabımı dondurdum ve hala da kullanmıyorum. Aslında doğru kullanıldığında inanılmaz derecede yarar sağlayabilecek bir fikir sosyal paylaşım sitesi ama inanılmaz vakitte çaldığını söylemem gerekiyor. Aslında amacım facebook iyi veya kötü demek değil. Uzun bir zamandır South Park adlı animasyon dizisini izliyorum ve inanılmaz derecede iğnemelerle dolu. Bugün de facebook ile ilgili bir bölümünü izledim. Herkesin izlemesi gerektiğini düşündüğümden burada paylaşmak istedim. :) Linke tıklayarak ilgili siteden izleyebilirsiniz. Umarım beğenirsiniz... İyi seyirler... http://www.mikroptv.com/video/78897/south-park-s14-e04-hd-tr-altyazili

** anlık yaşamımın bir “sevgime seslenişim” anı**

Bir hilalden sızan ışık ile aydınlanan geceden sesleniyorum; yaşama(ya)… Rüzgâr soğuk bir süratle esiyor. Güneşe meydan okuyan yapraklar, hafif bir esintiye karşı bebek gibi savunmasız… Uzaklardan gelen beşgen yansımalar ne kadar da hayatın yalan tarafını simgeliyor… Sadece geceleri çıkarlar zannedilir oysaki hep yanımızdalar. Hep içimizde ki şeytan ile konuşmaktadır… Her an bir kötülük yapacaklar ve yalan söyleyeceklermiş gibi oluyorlar… Oysa aldanma ey kalbinde hayat bulan insanoğlu… Aç düşlerini sana sonsuzluğun en sonundaki mutluluğu yakalayıp getirecek sevgiye… Sevgi demişken; duy beni uzak yakınlığımda ki sevgim… Al beni bu gece yarına koy… Zaman içinde asılı kalayım, bir cımbız ile çek beni battığım bataklıktan… Çamurlanmış yüzüme dokunma. Islanmış gülümseyişime bir uzak yanılsama gösterme… Al beni yarına koy bu gece... Düne getir bir şehvet anında hayat bulan kirlenmiş hücrelerimi… Sızlayan ayaklarımı hüzün denizinde batır. Belki bir umut balığı gelir. Beklide beni alır götürü...

Uzaklar

Resim
Alıp başımı gitmek istiyorum… Görmediğim, duymadığım henüz beynimde hayalini canlandırmadığım yerler çekiyor beni… Gitmek istiyorum. Kimsenin benim nerede olduğumu bilmemesini istiyorum ve benim ne zaman nerede olacağımı bilmediğim yerleri… Aklımda sadece o anı yaşama isteği. Hani sigara dumanının ağızlardan üfürülerek saniyeler süren yayılması gibi hızlı ve bir gece kollarınızda hiç tanımadığınız birinin olması, sabahta o kişi ile hiç bilmediğiniz bir odada uyanmanız gibi kısa ve öz zamanlar düşlüyorum… Yavaş yavaş hayata başlıyorum… Hep merak etmişimdir uzakları. Uzaktaki düşünceleri, hayalleri, yaşayışları… Acaba her uzak olduğumuz şehirler, insanlar, düşünceler bizi düşünüyor mu diye? Hep bende olsam dediğim olayların içinde kaybolmak istiyorum. Beni de akışın içine dahil etsinler. Ben de “ben” ve “de” kavramlarından kurtulup “biz” ve “le” olgularına kavuşmak istiyorum uzaklıklarda yanıp sönen hayatların… İstemek yetmiyor biliyorum ama yine de istemekte başarmanın yarısı derle...

Anlık yaşamımın bir "O" anı

“O”            Nasıl başlayacağımı bilmeden başladım bu yazıma çünkü gerçekten ne yazacağımı neler yazabileceğimi hiç bilmiyorum. Sadece içimden yazmak geliyor.Ben şuan da yalnızlığımın tam ortasında ve tam ortanın ona yakın olan tarafındayım. aklımda düşünülmeden düşünülen düşünceler biriktiriyorum. halen düşünüyorum bunları , şunları , onları ve “o” nu. “o” diyorum çünkü “o” nun hayatımdaki anlamı sadece bir sıfat ya da üçüncü tekil kişi ya da sadece bir harften ibaret değil.“o” benim hayatım. sevinçli bir “o” , hüzünlü bir “o” , duygulu bir “o” , unutulmayan, unutulamayan, unutturulamayan, ve unutturmak istenmeyen bir “o”. Hani kalabalık arasında yalnızım dersiniz ya, hüzünler içine sevinçler yaşarsınız ya işte öyle bir “o”. “o” ndan kalan bir sevgi ve şefkat taşıyorum kalbimin “o”na yakın olan tarafında bir kalp içerisinde. ben “o” nun cennetiyim “o” benim meleğim. Ben “o” nun içinde “o” benim içi...

Çapraz bir yapıtın en köşesi

Çapraz bir yapıtın en köşesindeyim. Camdan sızan güneşin bedenimde oluşturduğu desenleri seyretmekteyim. Gülüşlerimizdeki sevincin soyut bir çizim çalışması kadar amatör ve bir çiçeğin rengi kadar renkli bir tablo çıkıvermiş ve ben her sabitliğimi bozduğumda ayrı bir mana alıyor bu çizgiler. Düşünüyorum içimi kemiren korkuların ve feryadı isyanlarımın ne kadar anlamsız olduğuna. Düşünüyorum hayatın bir yalan kadar anlamsız ve bir sonsuzluk kadar anlamlı olduğunu. Düşünüyorum; acaba bu çizgilerle yağmur damlalarının mavi gülüşümdeki saf dokunuşlarını ve dudağıma dokundurduğu o ilk öpücüğün resmini çizebilir mi? acaba ben mi çok düşünüyorum yoksa düşünceler mi beni sarıyor? Bilmiyorum belki de her ikisi de olabilir diyorum. Bekliyorum ama uzun sürecek gibi görünüyor bu bekleyişim. Dönüyorum yine ruhumun başına gelen bu çizgisel resim çalışmalarına ve tekrar harekete başlıyorum. Bir o yana, bir bu yana, bir aşağı, bir yukarı. Düşlerimin eksenin etrafında dönüyorum. Baz...

19'un hafif üstü 20

Resim
Daha dün 19 idim bugun 20 zaman su gibi akıp geçiyor avuçlarında zamanı tutamamanın verdiği hüzünle bakıyorsun onlu yaşlara çok düşsel bir duyguymuş ne garip geriye baktığında koca bir on dokuz yıl geçmiş 20 li olmak nedir,eserim? 10 lu yaşlara gelemeyeceğim bir daha gülüşlerim bile daha ciddi olacak daha seviyeli çıkacak kelimeler ağzımdan anlamlarını kendim vereceğim yazdığım kelimelere gözyaşlarım isyan edecek neden akmıyoruz diye kalbimin ritmi değişecek kıskanarak bakacağım on lu yaşlara ama onlardan daha çocuksu olacağım düşlerim ve ruhum genç ve çocuksu hep koşmak isteyecek kırlarda istediğim zaman yalın ayak yüreyemeyeceğim tarlada,sokakta sevinçli bir şekilde koşamayacağım artık sohbetlerin rengi bile değişecek çayımın tadı sevdamın adı farklı olacak ilişkilerimin süresi uzayacak kaldıramayacağım oturduğum yerden sandalyeyi geriye doğru korkacağım düşmekten yanlızlığımla yatacağım geceleri uyuyamayacağım bazen düşünmekten hep içimde gelecek kaygısı hep bir şeyleri başarabilm...

Eylül ve Cuma ve 1987 ve 2009

Resim
Yıl 1987. Aylardan ilk psikolojik roman ve günlerden bu romanın 11.sayfası. Eser adında bir çocuk dünyaya gelir. Hoş gelir sefa gelir mavi düşlü ve gülüşlü çocuk. İşte o Eser benim. Eserim dedim bundan bir kaç yıl önce adıma. Değişik rollere büründüm. Arkadaş, dost, sevgili, öğrenci, çocuk... Aslında bunların hiç mi hiç önemi yoktu. Yeter ki içimdeki çocuk ölmesin. Geriye dönüp baktığımda nice mutluluklar,sevinçler,hayal kırıklıkları, hüsranlar, pişmanlıklar,üzüntüler,acılar,yoksulluklar,koşuşturmalar ve daha nicelerini yaşamışım. Hepsi benden bir şeyler almış ve bir şeyler katmış yaşamıma. Bunların dört işlemi bana eşittir. Yıl 2009 ve yine bu romanın aynı sayfasındayım.Bugün benim doğum günüm. 23 yaşımdan gün alıyorum görünüyor ama aslında onun benim hayatımdan aldığına inanıyorum. Hayat benden neler neler aldı ve bana neler neler getirdi,getiriyor. Hayatın ne getireceğini bilemiyorum ama şunu biliyorum. Doğmuşum mavi bir cuma gününde. 11/09/2009 Adana Biraz da gülelim :...